20 Ocak 2009 Salı

amca bana bi sanat lazımdı

Hep keşfedilmesi gereken bir yeteneğim olduğuna inandım ama kendim keşfetmem gerektiğini anlamam biraz zaman aldı. Kriz var, iş yok güç yok, boşum ya evde yemek yapmayı öğrenip örgü örmeye başlayacağım- ki benim literatürümde kendisini "karabasan" olarak nitelendirebiliriz - ya da kendimi sanatıma adayacağım.

Tabi burda Derya Baykal sendromuna yakalanmamak çok önemli bir husus. Genç yaşta o aşamaya gelindiyse çok ciddi bir problem var demektir. İşsizlik sırasında korkulması gereken stepler bellidir. Önce tatil modundasınızdır sonra mevcut anne ve anneanne baskılarıyla yemek ve örgüye itilip ev kızı moduna geçilinir. Bu aşama esnasında gündüz kuşağı tv programlarından uzak durulmalıdır. Çekirdek çıtlayarak bilimum izdivaç programı izleyerek geçen yıllar en sonunda Derya Baykal etkisi altına geçer. Hanımlarrrr kullanılmayan hebelehübelelerimizi hiç bir zaman kullanım ihtiyacı yaratmayacak zebelezübeleler yaratmak için kullanabiliriz. Kafanızda kullanılmış yoğurt kabından boncuklarla süslenmiş bir şapkayla geziyorsanız Derya Baykal sendromuna yakalanmışsınız demektir. Bundan sonraki adım üzülerek söylüyorum ki 25 tane kediyle aynı evde yaşayıp çiçeklerle muhabbet etmektir.

Henüz tatil modundan yeni çıkmakta olan ben işte bu aşamalara geçmemek için kendimi sanatıma adamaya karar verdim. (Burda sanat kesinlikle ahşap boyama ve çöpten kukuleta yaratmak değildir.) Kendine hobi arayan arkadaşım ile birlikte bir sanat merkezine gittik. Bazı şeyler yaşanmadan önce ne şekilde olacağının işaretini veriyor sanırım. Kursa girmeden önce evinden kaçmış küçük sevimli bulldoga pitbull muamelesi yapıp kaçmaya çalışmamız bir sitcom sahnesini aratmıyordu. Hani sokak köpeğine hoşt dersin tabanlarsın da karşındaki süslü bir bulldogsa elinde ne varsa getir oğlum deyip kaçıyorsun. Tabi getir diye attığımız şeyleri birbirimizin üstüne doğru atmamız durumu daha da komikleştirdi ve bir şekilde o köpekcikten kaçıp sanat merkezine sığındık.

Arkadaşım ne istediğini biliyordu ben şan dersi alacağım dedi çekildi. Adam "siz ne istiyorsunuz?" diye sorunca benim sanki videocudaymışım gibi "elinizde neler var?" gibi aslında niyetimi gayet açık gösteren bir cevap vermem karşımdaki sanat adamının hönklemesine sebep oldu. Adam ne desin dans verelim gitar verelim diye elindekileri satmaya çalışırken ben biraz daha kolaylaştırayım dedim amca şöyle vurmalı üflemeli birşey olsun dedim. Sihirli kelimeyi demişim meğer adam aldı beni baterinin başına oturttu önce bir şov yapıp sonra birkaç figür gösterip içimdeki bateristi keşfettirdi. Tabi adam bu işten para kazanacağı için hakkaten yetenek var mı yoksa satış stratejisi mi emin olamıyor insan ama birşeylere vurup ses çıkartmak iyi hissettirdi. Ama baterinin de kötü bir huyu var arkadaş ortamında hadi ben de baterimi çıkarıp çalayım şenlenelim durumu olamıyor. Anca etli butlu bir arkadaşınızın göbeğinin üstünde ritm tutarak ortam şenlendirilebilir burda da size pek sanatçı gözüyle bakılmaz. O yüzden malesef bateriye "evet bu" diyemedim. Amca beni sanatçı yapmayı kafaya koydu gel modern dansa dramaya bak dedi sözleşip terk ettik ortamı. Bu arada arkadaşımın uzun yıllardır süregelen müzik geçmişine rağmen kendini üstün zekalı yeni keşfedilmiş bir yetenek olarak yedirtmesi de takdire şayan apayrı bir blog konusudur:)

O gün o kapıdan çıktığımızda bambaşka iki insan olmuştuk: "kurs manyakları". Ertesi hafta sanat aşığı ben gene aynı arkadaşımı sürükleyip modern dans drama kursunu seyre gittik. Seyredemedik ama bu sefer de drama hocasına bana birşey lazım ama ne diyerek başının etini yedik. Artık bütün sanat dallarını denedikten sonra bir daha gitmeye kayıt olmaya yüzüm olamadı. Ama amacımdan sapmadım başka bir sanat merkezini kurban seçtim ama daha sonra anlaşıldı ki kurban bizmişiz.

Aynı kurs manyağı arkadaşıma aa şurda hiphop dansı dersi veriyorlarmış deyince o anda kendimizi sanat merkezinin kapısında bulduk. Kapıyı açan kızın surat ifadesiyle olayı kavrayıp geri dönmemiz gerekiyordu ama anlayamadık. Kız kapıyı açıp karşısında iki süslü kızı görünce direk "neden geldiniz?" dedi ama suratındaki ifade "niye böyle bir hata yapıyorsunuz buraya ait değilsiniz ki" diyordu bilemedik girdik içeri. Villa olmasına rağmen bir devlet dairesini aratmayan zevkten yoksun tuhaf bir ortama girdik. Kurs sahibi genç tabiri caizse embesil bir delikanlı bizi ağırladı. Çocuk da şaşkındı, birkaç kez "nasıl buldunuz bizi" diye sorup durdu orda afalladık ama vazgeçmedik sanat aşığıydık manyaktık biz. Geçen haftalardaki deneyimlerimle bu sefer açık net konuştum. Abi biz hiphop istiyoruz ama kafamızın üstünde dönmek istemiyoruz diyerek niyetimizi açıkladık ama çocuk embesil olduğundan pek aydınlatıcı olamadı. 1saat sonra ders var gelin görün dedi iyi dedik çıktık bir de 1 saat mekanın etrafında mekan kadar tuhaf bir cafeye sığındık. Ergen nargile cafesi olarak tasarlanmış, kuytu olduğu için bizce yasak aşkların durağı olmuş tipik bir ergen oyun cafesinde çay içtik. Garsonun bir çay karşılığı kahve ve milkshake ikram etmeye kalkışması pek iyi niyetli gelmedi ve mekanı terk ettik cehenemmimize geri döndük. Hiphop dersini beklerken epeyce bir süre mekan gözlemi fırsatımız oldu ve ikimizin de ortak kanısı 2 embesil çocuğa sahip zavallı memur emeklisi bir amcamızın çocuğumuz bir tek gitar çalabiliyor ona bir kurs açalım girişimiyle evdeki eskileri doldurup açtığı bir yatırım olduğu oldu.

Biz bu gözlemlerle kendi halimize gülerken ordan adidas eşofmanlı almancı tipli ilyas salman çakması bir abimiz sınıfa doğru geçti orda eyvah dedik bu hoca olamaz. Sınıfa girdiğimiz an tam bir şoktu. Almancı tipli hocamız hakkaten almancıymış. Birbirinden amele öğrenciler onlardan daha amele bir hoca hepsi ellerinin üstünde zıplamaya çalışıyor ortada yoğun bir ter kokusu ve biz dersi izleyecektik de diye topuklularıyla içeri süzülen biz iki gariban. Burnumuzu tıkayıp bu bir şaka olmalı diyerek içimizden 100e kadar saydık ve koşar adımlarla arkamıza bakmadan mekanı terk ettik. Böylelikle kurs maceramız burada noktalandı.

Kıssadan hisse: Sanatçı olunmaz sanatçı doğulur doğamadıysan uğraşma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder